Aynı güne duruşma, dilekçe ve cezaevi görüşünü sığdırmaya çalışırken aniden gelen ‘yarın ölebilirim, hayatımın en güzel yıllarını bu strese feda etmeye değer mi’ düşüncesi ile boşluğa bakıp yaktığın sigaradan bir nefes aldığın anda telefona gelen UETS bildirimi.

Baro yönetiminde bulunanlar koltuklarını değil de mesleğin sorunlarını dert etmiş olsalardı, bu görselde stajyer avukatlar da yer alırdı. Bir kere daha gördük ki mesleğin önündeki en büyük engel, kendi şahsi çıkarları dışında hiçbir şeyi düşünmeyen beceriksiz baro yönetimleridir.

Resmî Gazete’de bugün yayımlanan ve yürürlüğe giren ‘hukuk muhakemeleri kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun’a göre; adliye memurları için resmî tatil, tatilin bitiminden sonraki pazartesi ve salıyı da kapsar; bu günlerde elektrik yoktur ve UYAP çalışmaz.

Hayatımın son yılları, sürekli arıza veren eski model bir arabanın içinde bozuk yolda nereye gittiğimi bilemeden geçip gidiyor gibi. Elimde sigara, yağmur yağıyor; yol uzun. Radyoda kulağımı tırmalayan cızırtı sesi eşliğinde sevmediğim bir şarkı çalıyor ve benzin bitmek üzere.

Özetle; Kadir Şeker’e verilen ceza miktarı tartışılabilecek ise de, mahkemece verilen tahliye kararı yerindedir.

Kadir Şeker’in bir kadının hayatını kurtaran halk kahramanı olarak lanse edilmesi ne kadar yanlışsa, bu koşullarda tahliyesine karşı çıkmak da o kadar yanlıştır.

Yine AİHM; başta Wemhoff/ Almanya kararında olmak üzere birçok kararında, verilecek cezanın ağırlığının tutukluluğun devamı noktasında tek başına gerekçe olarak kabul edilemeyeceğini ve kaçma şüphesinin somut olgularla ortaya konulması gerektiğini özellikle belirtmektedir.

Dolayısıyla 2.5 yıldır kapalı ceza infaz kurumunda tutuklu bulunan Kadir Şeker’in cezası kesinleşmiş olsaydı bile, derhal covid iznine ayrılma hakkı olduğu düşünüldüğünde, tahliye kararının yürürlükteki infaz kanununa uygun olduğunu söyleyebiliriz.

Bu kapsamda, bozma kararından önceki 12 yıl 6 ay ceza baz alınsa dahi Kadir Şeker, bu cezanın 1 yıl 4 ayını kapalı ceza infaz kurumunda geçirdikten sonra açık cezaevine, oradan da covid iznine ayrılacaktı.

Avukatlar ve doktorlar; en ilkel kabilelerde görülen düşünce yapısına sahip, şiddete bağımlı, eğitimsiz insanlar ile sadece koltuğunu düşünüp slogan atmaktan başka bir halta yaramayan meslek örgütlerinin arasında sıkışıp kaldı. Bu cinayetler son değil ve hiçbir şey değişmeyecek.

Bugün patron avukatlar milyonluk ofislerini adliye adliye dolaşan, duruşma yükünün neredeyse tamamını sırtlayan işçi avukatlar sayesinde yürütebiliyor. İşçi avukatlar sadece iki gün iş bıraksa sistem tümüyle çöker. Bu paha biçilemez emeğin karşılığı asgari ücret değildir, olamaz.

Mezun olduktan sonra iş hayatına adım atıldığında en çok hayalkırıklığına uğratan meslek: Avukatlık

Aldatmak gibi rezil bir eylemi ‘nasıl olsa bu devirde herkes aldatıyor’ mantığıyla normalleştiremezsiniz. Bakın 29 yıllık klinik psikoloji ve antropoloji alanındaki tecrübeme istinaden bilimsel bir dille izah etmek isterim ki; insanlık tarihinin en şerefsiz ırkı aldatan insandır.