Gazetecilerin parti sözcüsü gibi muhaliflerle tartışması yerine, keşke liderler kendileri çıksalar ekranlara ve Türkiye’nin meselelerini karşılıklı tartışsalar. Bu yapıldığında, “Hodri meydan” çok daha anlamlı olmaz mı?
Kendimizi tanımak için, bir ülkücünün cenazesine gitmek yeter! Orada aynaya bakarız; musallada yatan biziz, mazimizdir; cemaat ise, halimiz ve geleceğimiz.
Türk milliyetçileri büyük bir fikir savaşçısını kaybetti; M. Fatih Doğrucan Hoca’yı ebedî âleme uğurladık. Hayat mücadelesi de fikrî mücadelesi kadar çetindi. Ruhu şad olsun!
Sadece maden kazaları değil, pahalılık da kader, yoksulluk da! Ne ezen sorumlu, ne sömüren, ne hırsız ne de katil! Boynumuzu eğip, katlanmalıyız. Her şey ezelde yazılmış çünkü ve biz buna mahkûmuz; öyle mi? Yezid’i lânetleyenlerin, onun din anlayışını benimsemesi ne tuhaf!
Şahidiz; Allah’ı, Vatanı, Milleti, Enver, Fevzi, M. Kemal Paşa’yı, Elçibey’i, Fırat’ı sevdi, Türk, Müslüman ve İnsan gibi yaşadı ve öylece emaneti teslim etti. Fatih hocama Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun inşallah. Değerli eşi, ailesi ve tüm sevenlerine sabır dilerim.
Doğru soru şudur: Türk milliyetçileri neden sadece güvenlik kadrolarında varlar? Neden kalkınma ve eğitim faaliyetlerinde milliyetçi dokunuşlar göremiyoruz. Milliyetçilik, sadece yurt savunmasıyla sınırlı bir fikir midir?
Bir Türk milliyetçisiyim ve dış politikadaki son dönem uygulamalarını genellikle beğeniyor; güvenlik güçlerimizin fedakârlıkları ve kahramanlıklarına saygı duyuyorum. Sadece büyük oyunu kurgulayacak bir siyasi aklın varlığından endişeliyim.